‘‘Yumurtlama bozuklukları üç grupta incelenebilir. Bunlardan ilki, hipogonadotropik hipogonadizm adı verilen ve beyinden salgılanıp yumurtalıkları idare eden hormonların yetersizliğinden kaynaklanır. Bir diğer grup yumurtlama bozukluğu hipergonadotropik hipogonadizm (erken menopoz) olarak adlandırılan ve yumurtalık içindeki yumurtaların erken tükenmesine bağlı bir durumdur. Çocuk sahibi olabilmek için bilinen bir tedavisi yoktur.
Kadınlarda en sık rastlanan hormon bozukluğu polikistikover sendromudur (PCOS). Esasında PCOS, sadece kadın hastalıkları kapsamında değil, vücuttaki tüm organ sistemleri kapsamında en sık görülen hormon bozukluğudur. Nedeni tam olarak bilinmemektedir; teoriler hastalığıdır. Polikistikover sendromunda, yumurtlamanın seyrek veya hiç olmamasına bağlı gebe kalamama (kısırlık) olmaktadır.
KADINLARDA TÜP TIKANIKLIKLARI
Kadınlarda bir diğer gebe kalamama nedeni tüp tıkanıklıklarıdır. Tüpler genellikle enfeksiyonlara bağlı olarak tıkanır. Bu enfeksiyonların neredeyse tamamı, cinsel yolla bulaşan mikroplar ile olur. Türkiye’de diğer bir önemli etken ise tüberkülozdur. Tüberküloz mikrobu solunum yolu ile alındıktan sonra akciğerlere yerleşir ve buradan kan yolu ile tüplere gelerek tüpleri tahrip eder. Bunların dışında geçirilmiş cerrahi müdahaleler (myom veya kist alınması veya endometriozis cerrahisi) sonucunda da tüpler tıkanabilir veya tüp-yumurtalık ilişkisi bozulabilir. Çocuk sahibi olan kadınların aile planlaması yöntemi olarak tüp bağlanmasını seçtiği durumlarda da tüpler tıkalıdır.
Bir diğer rahatsızlık ise endometriozistir. Rahim içini döşeyen endometrial hücrelerin rahim dışında yerleşerek üremesidir. Genellikle 35 yaşın üzerindeki kadınlarda görülür. Nedeni tam olarak belli değildir. Endometrizsis hastalığı en çok karın zarını ve yumurtalıkları tutar. Bunun dışında rahim ve kalınbarsağın son bölümü olan rektum arasına yerleşerek rektovajinal septum endometriosisini oluşturur. Bunların dışında kısırlıkla ilişkilendirilen ancak kesin olarak kısırlık nedeni sayılmayan hastalıklar vardır. Bunlardan en önemlileri rahmin doğuştan olan anormallikleri ve miyomlardır.
Erkeğe ait kısırlık nedenleri arasında en önemli üç tanesi ise nedeni bilinmeyen sayı, hareketlilik ve yapısal bozukluklar; testislerden kirli kanı taşıyan damarların yetmezliği (varikosel) ile menide hiç sperm olmamasıdır (azospermi). Bu durumların varlığında ilaç tedavisi ya da herhangi bir operasyon yapılmasının gebe kalınabilirlik üzerine olumlu bir etkisi olmamaktadır.
TÜP BEBEK UYGULAMALARI NEDEN ARTIYOR?
Sağlıklı yaşam biçimi davranışları, sadece herhangi bir hastalık ya da rahatsızlığı önlemeye yönelik olmayıp, bireyin genel sağlık ve iyilik durumunu iyileştirmeyi amaçlayan davranışlardır. Doğurganlığı olumsuz etkileyen, değiştirilebilir alışkanlıklar, davranışlar ya da durumlardan en fazla üzerinde durulan konular; sigara içme, obezite, egzersiz, kafein, alkol, çevresel zararlı maddeler, stres, ileri yaş ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardır. Ayrıca günümüz koşullarında kadınların eğitime önem vermeleri, çalışma koşulları ve kariyer planlamaları nedeniyle evlilik ve bebek sahibi olma zamanını daha ileri yaşlara ertelemesi de gebe kalmakta sıkıntı yaşayan çiftlerin sayısını arttırmaktadır.
BEBEĞİ OLMAYAN ÇİFTLERİN İLK OLARAK YAPMASI GEREKENLER
İlk yapılması gereken test, semen analizidir. İki ay aralıklarla en az iki defa tekrarlanmalıdır. Semen analizi ile eşzamanlı olarak kadının yumurtlayıp yumurtlamadığına bakılmalıdır. Bu amaçla, kadınlarda, adetin 21-24. günleri arasında basit bir hormon tahlili (kanda progesteron) yapılır. Düzenli adet gören kadınların yüzde 95’i düzenli olarak yumurtlarlar. Kadında en önemli testlerden biri yumurtalık kapasitesinin (yumurtalık rezervi) saptanmasıdır. Bunun için adet döneminde vajinal yolla bir ultrason yapılarak yumurtalıklar içindeki antralfoliküller (içinde yumurta barındıran minik kistler) sayılır. İki yumurtalıkta toplam altı taneden az antralfolikül varsa yumurtalık kapasitesi azalmış demektir. Kadınlarda yumurtalık kapasitesi 37 yaşından itibaren azalmaya başlar ve 44 yaşından sonra kadının çocuk sahibi olabilmesi çok zorlaşır. Bazen yumurtalık kapasitesi daha erken azalır. Özellikle ailesinde erken menopoz olan, daha önce yumurtalıklarından kist aldıran, tek yumurtalığı alınmış ve endometriozis öyküsü olan, ağır sigara içen (günde 10’dan fazla) kadınlarda yumurtalık kapasitesi çok dikkatli değerlendirilmelidir.
Semen analizi, yumurtlaması ve yumurtalık kapasitesi normal olan çiftlerde kadının tüplerinin açık olup olmadığı araştırılır. Bunun için rahim tüp filmi (HSG-histerosalpingografi) çekilmesi gerekir. HSG basit ve çoğu zaman ağrısız bir işlem olmasına rağmen teknik olarak ilacın hızlı ve basınçlı verilmesine bağlı rahimde kramplar yapabilir. HSG ile rahim iç boşluğu ve tüpler değerlendirilir. Tüplerin açık olup olmadığı ve kapalı ise hangi seviyede kapalı oldukları anlaşılabilir. HSG ile karın içindeki yapışıklıkları ve bunların şiddetini anlama olasılığı azdır. HSG tüplerin açık olup olmadıkları hakkında bilgi verdiği halde tüplerin işlevi hakkında bilgi vermez. Öyküsünde ve fizik muayenesinde herhangi bir bulgusu olmayan kadınlarda karın içinin bir teleskop yardımı ile gözlenmesine olanak tanıyan laparoskopi adı verilen bir işlem yapılabilir. Laparoskopi eskiden çok sık kullanılan bir teknik olmasına karşın bugün özellikle tanısal anlamda kullanımı oldukça kısıtlanmıştır. Günümüzde laparoskopi ancak tedavi edici anlamda önerilmektedir.
KİMLER TÜP BEBEK İÇİN UYGUNDUR?
Kadının yaşı 35’in altında ve öyküde gebelik oluşumunu etkiyebilecek herhangi bir problem yoksa bir yıl sonra inceleme ve tedavi başlanmalıdır. Yaş 35’nin üzerinde veya geçmişte gebelik oluşumunu etkiyebilecek bir problem varsa altı ay sonra inceleme ve tedavi başlanmalıdır. Tedavi, çiftlerin klinik durumlarına göre bireyselleştirilmeli ve en uygun tedavi yöntemi seçilmelidir. Ancak şu durumların varlığında, tüp bebek ağırlıklı düşünmek gerekir:
- Ciddi sperm sayı ve hareketlilik sorunu olan çiftlerde,
- Tüplerde kalıcı hasar gelişmiş ya da daha önce geçirilen rahatsızlıklar nedeniyle tüpler alınmışsa,
- Çikolata kisti varlığı nedeniyle batın içinde ciddi yapışıklık gelişmiş ya da yumurtalık rezervi olumsuz etkilenmişse,
- Hiçbir risk faktörü olmadığı halde yumurtalık rezervi çok azalmış ve artık gebelik elde edilmesi için zaman çok önemli hale gelmiş ise çiftler direkt tüp bebek tedavisine yönlendirilmelidir.
Günümüzde evlilik ve çocuk sahibi olma yaşının daha ileri yaşlara kaydığı da düşünüldüğünde, özellikle 40 yaş sonrası yapılan evliliklerde vakit kaybetmeden tüp bebek tedavisine yönlenmek gebelik şansını arttıracaktır. Eğer kadın düzenli adet görüyor ise, 45 yaşına kadar tüp bebek tedavisi uygulanabilmektedir. Özellikle 46 yaşından sonra gebe kalma ihtimali kalmamaktadır. Ayrıca, erken yumurtalık rezerv tüketimi olmuş ve ilaçsız adet görmeme tablosu da eklenmişse, bu durumda çiftlerin dürüstçe bilgilendirilmesi ve tedavi önerilmemesi yerinde olacaktır.
MERKEZ SEÇİMİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Tüp Bebek Merkezi seçimi, 6 Mart 2010 tarihinde yürürlüğe giren yeni Tüp Bebek Yönetmeliği ile daha da önem kazanmıştır. Transfer edilen embriyo sayısına yasal kısıtlama getirilmesi ve devlet desteği koşullarının ağırlaştırılması merkez seçimini daha önemli hala getirmiştir. Tüp Bebek Merkezi seçimi yaparken özellikle şu konulara dikkat edilmelidir:
Merkez ne kadar zamandır faaliyette? Ne kadar yoğun? Merkezde çalışan ekip (klinisyen ve embriyolog) ne kadar zamandır tüp bebek ile uğraşmaktadır? Gebelik oranı nedir? Özellikle başlanan uygulama başına eve canlı bebekle gitme oranı nedir? Saygın embriyo dondurma programı var mıdır? Çözme sonrası embriyoların hayatta kalma oranı nedir? Embriyo çözme transferi başına gebelik ve eve canlı bebekle gitme oranı nedir? Merkeze başvuran ümitsiz hastalara dürüstçe bilgilendirme yapılmakta mıdır? Elbette, bu hususlara doğru bilgi ile ulaşmak, medya ve internet ortamındaki bilgi kirliliği de dikkate alınırsa zor olabilir. Yine de çiftler, araştırmacı olarak, o merkeze giden ve tedavi olan hastalara ulaşarak deneyimlerini paylaşmalıdırlar.
Tedavi sırasında, çiftin tedavisini yapan hekim ile kolay iletişim kurabilmesi ve diyalog halinde olabilmesi de çok önemlidir. Maddi ve manevi olarak yıpratıcı olan bu süreçte, mümkün olduğunca ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Eğer herhangi bir rahatsızlık nedeniyle ilaç kullanımı önerildi ise, kullanmadan önce mutlaka hekimlerine danışıp onayını almaları çok önemlidir. Mümkün olduğunca stresten uzak kalınmalı, gerçekçi beklentilerle tedaviye başlanmalıdır. Elbette bizlerin de hekimler olarak hastamızı mevcut durumları ile ilgili detaylı bilgilendirmemiz, neyle karşılaşabileceklerini öngörmeleri açısından önem taşır ve stresi bir miktar azaltabilir. Ayrıca tedavi başarısını arttırmak açısından çiftlerin yapacakları özel bir beslenme düzeni ya da yaşam şeklinde değişiklik bulunmamaktadır. Hatta hastalarımız tedavi sırasında çalışmaya da devam edebilmektedirler.
ÇOCUK SAHİBİ OLAMAYAN ÇİFTLERE PSİKOLOJİK DESTEK
Çocuk sahibi olamayan çiftlere yönelik psikolojik desteğin ana hedefi, psikolojik tedaviden çok, çiftlerin yaşadıkları problemle ilgili psikososyal desteğin sağlanmasıdır. Özellikle yaşadıkları stresle nasıl başa çıkabileceklerine yönelik çalışmalar yapılır. Psikolojik destek, bu dönemin birey üzerinde yaratacağı etkileri en aza indirmeyi hedefler. Çalışmalarda, bireysel çalışma hedeflerinin yanı sıra, çiftlerin iletişim becerilerinin arttırılması da hedeflenir. Eşlerin birbirleriyle kurdukları iletişimin kalitesinin arttırılması amacıyla çatışma yaratan unsurlar gözden geçirilir. Tedavi dönemine uyumu zorlaştıran bilişsel ve davranışsal etmenler değerlendirilerek eğitim ağırlıklı programlar düzenlenir. Bunun yanında birey bedeni tanımaya yönelik rahatlatıcı aktivelerle desteklenir ya da çifte özgün çalışma programları oluşturulur.’’